25 Aralık 2010 Cumartesi

Tayrona Milli Parkı - Santa Marta

Tayrona plajlarından biri
  Karlı Santa Marta sıradağları (Sierra Nevada de Santa Marta) And dağları zincirinden bağımsız olarak Karayip sahili boyunca uzanan izole sıradağlardan oluşmuş bir dağ dizisi. Denizden 42 km uzakta 5,700 metre yüksekliğe uzanmasıyla dünyanın en uzun kıyı sıradağlarını oluşturuyor ayrıca. Deniz seviyesiden zirvesine kadar olan alanda birbirinden çok farklı ekobölgeler bulunması sayesinde önemli bir biyoçeşitliliğe sahip.




  Ziyaret ettiğim Tayrona milli parkı Sierra Nevada eteklerinde kurulmuş 15,000 hektarlık pek de büyük gözükmeyen bir alana sahip olmasına rağmen içerisinde iğne yapraklı ormanlar, yağmur ormanları, sis ormanları, kurak ormanlar gibi karasal çeşitliliğe; plajlar, mercan resifleri, deniz kulakları, bataklıklar ve kayalık sahil şeritleriyle de önemli bir deniz çeşitliğine sahip. Bu da sadece park alanında 2,500'ün üzerinde bir canlı çeşitliliği bulunumasını anlamamızı sağlıyor. Tayrona arkeolojik bakımdan da önemli bir noktada bulunuyor. Aslında Tayrona ismi de bölgede bulunan yerli grupları tanımlamak için kullanılıyordu. Arkeolojik bulgular Tayrona halkının M.Ö 200'lerde bölgede yoğunlaştığını gösteriyor. 1600'lere kadar bu gruplar önemli gelişmeler gösterse de İspanyolların gelmesiyle yerliler dağlara çekiliyor. 17 ve 18 yy İspanyolların vahşi koloniyal sistemi düşünüldüğünde bunun talihli bir karar olduğu düşünülebilir. Bugün bölgede yaşayan Kogi, Aruako, Wiwa, Cancuamo yerlilerinin Tayrona halkının devamı olduğu söylenebilir.

Ancak 6 günlük bir yürüyüşle ulaşılabilen 'yasak şehir' ve parkın içinde 2 saatlik yorucu bir tırmanışla ulaşılabilen Pueblito, Tayronalıların en önemli tarihsel merkezlerini oluşturuyor. 17 yy'a kadar 2000 kadar yerlinin Pueblito'da yaşadığı tahmin ediliyor. Birbirlerine taş yollarla bağlı 250 kadar yapıyı yerliler ev, depo ve buluşma amaçlı olarak kullanıyordu. Ayrıca lağım sistemi, köprü ve mezarlar da bulunanlar arasında.



Arkeolojik Tayrona Yerleşimi Pueblito
Park içerisinde bugün hala burada yaşayan Kogi ya da Aruako yerlileri görülebilir. İnançları gereği parkın pek çok yerinde kutsal bölgeler bulunuyor. Bütün yerlilerin ortak özelliği Sierra Nevada dağlarını dünyanın merkezi olarak bellemiş olmaları. Kogi mitolojisi bu dağlarda yaşayanların insanlığın eski kardeşleri olduğunu söylerken, buranın dışında yaşayanların evvel zaman önce dünyanın kalbinden gönderildiklerini anlatmaktadır. Bu nedenle de onlara genç kardeşler (Younger brothers) adını vermişlerdir. 





Kogi inancında Doğa Ana ya da Yüce Ana temeli teşkil ediyor. Bu figürün doğanın arkasındaki güç olduğuna ve onları yönlendirdiğine inanıyorlar. Kogiler dünyayı yaşayan bir varlık olarak görüyorlar. Bu sebepten ötürü de dışarıdan gelen koloniyal insanların kurdukları yapıları, maden çalışmalarını, yaratılan kirliliği Doğa Ana'ya verilen zarar olarak algılıyorlar. Ruhani liderleri sıklıkla medidatif bir duruma geçip (koka bitkisinin de yardımıyla) ruhani alemde Doğa Ana'ya yardım ediyor.



Bir Aruako yerlisi
Fotoğrafının çekilmesine izin verse de makineye bakmasının yasak olduğunu öğrendik. Yine de rahatsız olduğunu düşünüyorum; çekimin ardından alelacele yanımızdan uzaklaştı. Daha sonra sahilde koka çayı ve bazı el işi şeyler satarken karşılaştık. Bu sefer kendisine bizim için koruyucu bir şey yapabilir mi diye sorduk. Evet deyince ne kadar olduğunu sorduk. Bunun satılamayacağını ve bedava olduğunu söyledi. Elime bir taş verip sahil boyunca yürümemi ve kötü şeyler düşünmemi söyleyerek devam etti sonra. Tüm sahili yürüdük geri geldik. Taş ile bir şeyler yaptıktan sonra bu sefer geri dönmemi taşı dere ile denizin birleştiği yere atmamı söyledi. Taşı attık, yürüdük geri geldik. Bu sefer başka taş verdi ve iyi şeyler düşün sonra yine gel dedi. Yürüdük geri geldik. Yine taş ile bir şeyler yaptı ve ardından beyaz bir ipi bileğime tek bir yeşil boncuk ile bağladı. Koruyor mu bilmiyorum gerçekten ama hala bileğimde taşıyorum :)


Pueblito'ya giden yol.Tek başına çıkılamayacak kadar tehlikeli bir yolculuk olduğunu söyleyebilirim. Zira pek çok yerde devam edebilmek için yardım istemek zorunda kaldım. Mağaralardan geçip, dev kayalara tırmanıp, uçurum kenarlarından yürüyüp ulaşmanız gerekiyor köye. Dev örümcek dostlarımızı da unutmamalı tabi :) Bu arada elinizde bir yanma hissederseniz muhtemelen dokunmamanız gereken bir şeye dokundunuz demek bu ama o kadar da ciddi değil - hasta halimle çıktığım düşünülürse.




Cangıl içinden 2 saatlik bir tırmanışın ardından cangılın orta yerinde bu şekilde bir yer bulmak gerçekten hayrete düşürüyor insanı. Bu kulübede gerçekten hala yerli bir aile yaşamakta.




Denizin ortasındaki bu ufacık tepede kurulmuş olan kulübede bir hamak kiralayıp geceleyebiliyorsunuz. Hamakların çadırlara nazaran daha konforlu, havadar olduğunu söyleyebilirim. Hem de daha ucuz.  












Bunlar da ilginizi çekebilir:



 
Home | Arşiv Odası | Lüzumsuz Şeyler | İletişim CC: Ticari amaçla ve kaynak göstermeden kopyalanamaz. Creative Commons Lisansı