1 Haziran 2011 Çarşamba

EFSANENİN BAŞLADIĞI YER: GUATAVITA

Öyle ya da böyle çoğu eserde adı geçmiş, filmlere konu olmuş El Dorado efsanesini pek çoğumuz duymuştur sanırım. Efsanenin adına aşina olmakla beraber tam olarak ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu. İşin aslı kimsenin bir fikri yok. El Dorado Türkçe'ye çevrildiğinde Altın Kaplı Adam manasına geliyor lakin geçen zaman içinde Güney Amerika'yı fetheden conquistadorların dilinde ölümsüz bir mite dönüştü; El Dorado önce altından bir adamdı sonra bir krala dönüştü, daha sonra her yeri altınla dolu bir şehre hatta koca bir krallığa dönüşecekti efsane. Bu arada conquistadorların arayışı hiç bitmedi; dağlarda, nehirlerde, yağmur ormanlarında sonu felakete bile varacak olsa bulmaya çalıştılar bu var olmayan krallığı.

Efsane bu ya hakkını vermek gerek; böylece yola çıktık Bogota'dan Altın Adam'ın ilk görüldüğü yer olan Guatavita'ya. Guatavita'nın özelliği hemen yakındaki Tolima'da yaşamış Muiska halkının bu bölgedeki gölü kutsal addetmesinden ileri geliyor. Günümüzde de bu mirası ve Kolombiya öncesi kültürleri tanımak isteyen yerli, yabancı turistler için de ilk duraklardan birisi.



Ulaşım



Bogota'dan Guatavita'ya varmak gerçekten çok kolay. Metrobüs (transmilenio) ile kuzeydeki son durak olan Portal Norte'de inip doğrudan Guatavita'ya giden otobüslere biniyorsunuz. Yolculuk sırasında sağda solda koloniyel dönemden kalan yapılara bakmanızı tavsiye ederim. Aşağı yukarı 1.5 saat sonra doğrudan Guatavita'ya varabilirsiniz ama hangisine:
Aslen iki Guatavita var: Birincisi Guavio ilçesine bağlı Yeni Guatavita ve halihazırda insanların yaşadığı yer, ikincisi ise Muisca yerlilerinin kutsal merkezi Eski Guatavita. Eskisi maalesef sular altında şimdi ve yenisi de eskisine göre inşa edilmiş aşağı yukarı 50 senelik şirin bir kasaba. Bir de Sesquile ilçesine bağlı Guatavita Gölü var. Yeni Guatavita'ya varmadan otobüsten inerek göle sizi götürecek olan başka bir otobüse binebilirsiniz ve yine bunlardan biriyle dönüşte Guatavita'ya gidebilirsiniz.

Coğrafya/Sosyoekonomi
                                                                                                                                                                   
Guavio ilçesi kuzeyinde Sesquile güneyinde Guasca ilçesi ile komşu, 294km²'lik bir alanda 2680 - 3400 metre arasında değişiyor, sıcaklık da 11°c-18°c arasında değişiyor yıl boyunca. Bütün ilçede 5000 kişi yaşarken kasaba halkı turizm ve el sanatları ile geçiniyor. Önemli bir kısımsa kırsal alanda tarımla uğraşıyor. Bu bölge önemli bir kum kaynağı ayrıca. 100 milyon sene önce gölün de olduğu bölge tamamen deniz ile kaplıydı. Burada biriken kum ve kil zamanla bu kumtaşlarını oluşturmuş. Hemen yakındaki ünlü Zipaquira'da ise deniz tuzu birikerek bugünki kubbe şeklindeki tuz minerallerini oluşturmuş. Nihayet Afrika ve Amerika kıtaları birbirlerinden ayrılmaya başladıklarında tektonik tabakaların çarpışmaları sonucu günümüzdeki And Dağları meydana gelmiş. Birikmiş tuz ve kumlar ise zamanla erozyona uğrayarak günümüzdeki Guatavita Gölü gibi jeolojik formların oluşmasını sağlamış. Meteor çarpması olduğu iddia edilse de gölün düz kenarları ya da alınan örnekler bunu desteklemiyor. Bir açıklamaya göre şimdiki gölün altındaki tabakaya fay kırılmaları gibi hareketler sonucu ulaşan tuz zamanla su ile taşınarak çöküyor ve böylece bu çukur oluşuyor. Gölün dibindeki ırmağın tesadüfi konumu neden başka çökmeler olmadığını da açıklıyor bölgede. Gölün etrafındaki tepelerin de zaten bu kırılmalar sonucu oluşan antiklinal yapılar olduğu anlaşılabilir. Guatavita gölünün bulunduğu nokta Yüksek Andino ormanları ile kaplı (bulut ormanları) daha yüksek noktalarda ise alt-paramo ekosistemi mevcut. 6000 hektarlık bu alanda tamamen buraya özgü bir bitki örtüsü bulunuyor ve yukarı çıktıkça bitki türleri de değişiyor. Ayı eli, Bogota Çayı gibi endemik bitki türleri dışında bölgede Andean Ayısı, Armadillo gibi çok sevimli canlılar yaşamakta. İki tür de familyalarının son örnekleri. Andean Ayısı en uzun ağaçlara tırmanabilmek gibi bir yeteneğe sahip olduğu için günümüze kadar ulaşabilmiş. İnsan gördüklerinde de genelde ağaçlara tırmanıyorlar. Maalesef benim görme imkanım olmadı şu ana kadar. Paramo bölgesini ziyaretinizin eğitimsel ya da çevresel bir amacı olması gerekiyor ve Guatavita Belediyesi'nden bir izin koparmanız gerekli.


Ne Yenir/İçilir?
Chicha!

Geleneksel olarak mısır yetiştiriliyor. Bu da mutfaklarına yansımış. Odun külü ile mısırın kaynatılıp hazırlandığı Sopa de Mute ya da Cuchuco çorbası, mısırdan elde edilen Chicha içkisi ya da Masato de Maiz bu bölgeye özgün yiyecek ve içecekler mevcut ve adları da Muisca dilinden geliyor. Fotoğrafta görülen chicha, Muiska'ların geleneksel içkisi ve mısırın fermentasyonu ile hazırlanıyor. Koyu kıvamlı ve inanılmaz ekşi bir şey. Yarısını zor bitirdiğimi düşününce Muiska'ları bir daha takdir ettim.




Yeni bir zaman; sağlıklı, mutlu, Tabiat Ana'nın düşüncelerinin bedenlerimizden akması için kalplerimizi hazırlıyor, herkes için. Toprağımız bereketli, tek beklediği tohumlarımızı bırakmak için ona varmamız ve kendimizi onun bereketli kalbine adamamız. Kalplerimiz bekliyor, ne zaman tohumun düşmesine izin vereceğiz?      
                                                                                                         Muiska Şehir Konseyi

Kutsal Göl Guatavita

Yaje yazısında bahsettiğim Kamentçeler için toprak ne ise Muiskalar için de su o demek diyebiliriz. Bu yüzden gölün kutsallığını anlamak için biraz Muiska mitolojisine aşina olmak gerekli. Çoğu yerli kozmolojisinde olduğu gibi Muiska kozmolojisinde de evrenin varlığından evvel olan şey kavramı bulunuyor. Fakat esasen tapınılan bu "tanrı" değil daha sonrakiler. Bague adı verilen bu şey düşünce, irade ya da şeylerin varoluş hayali anlamlarına geliyor. Zamanı geldiğinde Bague - ilk düşünce- eyleme dönüşüyor ve evreni meydana getiren güçleri yaratıyor:
Bachue

Bachue çıplak ya da büyük göğüslü anlamına gelen dişi bir tanrıça. Igague gölünden kucağında bir oğlan çocuğuyla çıkıyor ve bu çocuk (Cuzo/Geceye benzeyen) daha sonra kocası olup yaratımın eril ilkesini ekleyerek insanlığı meydana getiriyor. Görevleri bittiğinde kocasıyla beraber yılan/ejder olarak göle geri dönüyorlar ve ara ara yaratımlarını ziyaret ettikleri düşünülüyor. Su bu nedenle önemli; yaratıcıları orada bulunuyor. Ayrıca bu büyükannenin sütünün de su olduğuna inanıyorlar. Fakat daha evreni yaratmadık. Chiminigagua adı verilen ve Chimi, Chimini, Chiminigagua'dan oluşan bir üçlemeye inanıyorlar. Bu tanrı ve diğerleri bir davul müziği eşliğinde ilkin evren ve zamanı meydana getiriyorlar. Sonra evrenin merkezi olan Tomsa yaratılıyor. Daha sonra ise Dünya'daki ilk materyal Chimi (öz/pulpa) meydana geliyor. Sonra Tomsa'nın içerisine Dünya'yı ve yıldızları meydana getirecek embriyolar yerleştiriliyor. Tomsa dolduğunda bu tohumları doğuruyor ve ilk dünya tohumu atılıyor ve kalanı ile de Samanyolu meydana geliyor. Bu esnada ayrıca Güneş tanrısı Sua'ya sıcaklık, Ay tanrıçası Chia'ya soğukluk veriliyor. Tohumların yeşermesi için gerekli olan enerji ise altın. Mnya, altın ya da diğer tabirle enerji ile ilk madde olan chimi birleşerek Chimini'yi yani yaratıcı enerjiyi oluşturuyorlar. Böylece Chiminigagua (yaratıcı tanrı) dünyada gördüğümüz insan hariç her şeyi yaratmayı başarıyor, Güneş (sua) ve Ay'ı (chia) da tabi. Chiminigagua yarattığı dev siyah kuşları ışıkla doldurarak And Dağları'na salıyor ve bu kuşlar dağların tepesinden ışığı bırakıyor. Chiminigagua'nın Dünya'ya doğrudan müdahalesi bundan sonra sadece ciddi bir anlaşmazlık olduğunda Dünya'ya bir sel getirmesi ve neredeyse bütün insanlığın sonunu getirmesiyle oluyor. Bochicha (kurtarıcı) elinde asasıyla Bogota Nehri'nde bulunan kayaları yararak suyun Tequendama Şelalesi'nden akmasını sağlayıp insanlığı kurtarıyor ve daha sonra büyük bir felaket anında gelecekte ikinci kez dönüşünü müjdeliyor.
Bochicha


Guatavita Muiskalar için Zipazgo (krallık) içinde çok önemli bir vilayetti diyebiliriz. Bunun başlıca sebebi çeşitli kültürel alanlarda diğerlerine nazaran oldukça gelişmiş olmalarıydı. Coğrafi olarak çok çeşitli killer bulunan bir bölgede konumlandıklarından ötürü çömlekçilikte çok gelişmişlerdi. Zoo ya da antropomorfik resimler içeren bu çömleklerden bazıları buradaki müzede ya ulusal müzede ayrıca görülebilir. Diğer gelişmiş bir alan dokumacılıktı ve muiskaların lamaları evcilleştirdikleri biliniyor. Nispeten soğuk bir bölge olduğundan battaniye ve kıyafetler kültürlerinde oldukça önem kazanmıştı ve hiyerarşiye göre de çeşitli tipte tasarımlar geliştirmek zorundalardı. Hala sürmekte olan mısır üretimi de o zaman mevcuttu tabi ki ve tarımda oldukça gelişmişlerdi. Bütün bunlar Guatavitalılar için ticaretin yolunu da açmıştı tabi ki. İşin aslı ve İspanyollar için trajikomik tarafı altını da bu şekilde elde ediyorlardı çünkü bu bölgede tek bir altın madeni bulunmuyordu. Belki de bu yüzden  efsanevi bir yer aradılar. Altın yerliler için ticari bir değeri olduğundan değil tanrılarına sunulması gereken kutsal bir metal olduğu için önemliydi. Güneş'in enerjisi, hayat enerjisi onun içindeydi.  Bu yüzden metal işçiliğinde çok ilerlediler ve altından kurbağa, kertenkele, yılan gibi figürler, idoller tasarladılar, bereketi sembolize eden bilezikler, kolyeler tasarladılar ve bunların çoğunu da Guatavita gölünde çeşitli seremonilerde tanrılara sundular. İşte bu seremonilerden birisi olan yeni hükümdarı (Zipa) belirleme seremonisi aynı zamanda El Dorado efsanesinin doğuşunu da getirecekti beraberinde.

Çeldiriciler her yolun başında bekliyor. Eğer dikkatimizi düşünce ve Kelime'ye verirsek düşlerimizi sürdürmek için gerekli olan gücü bulacağız. Karmaşa, küstahlığımızın gururu bizi ruhun ateşinden uzaklaştırdığında kendini gösterir. Nasıl Guayacan (tropik bir ağaç) dünyayı tutuyorsa - düşüncenin kendisi de- odağımızı korumak bizi kalbin yoluna götürür. Yürüdüğün yol kalbinin yolu mu?
                                                                                                      Muiska Şehir Konseyi

El Dorado

Cacique

Muiska kurallarına göre yeni şef (cacique), eski şefin en yaşlı kız kardeşinin en yaşlı oğlu olmak zorundaydı. Yalnız bu çok da kolay elde edilen bir şey değildi; yeni lider önce uzunca bir süre bir mağarada gün yüzü görmeden inzivaya çekilmek zorundaydı. Çocuk yaşlarında girdiği mağarada 6 senesini bu şekilde geçirecekti. Seremoniyi doğrudan izlemiş biri olan Guatavita'nın son bağımsız lordu Don Juan'a göre aşağıdaki şekilde gerçekleşiyordu bu yetki değişimi:






Yeni hükümdarın atanmasının ardından bir seremoni gerçekleşirdi. Görevine başlamadan önce yeni hükümdar bir süre bir mağarada inzivaya çekilirdi. Kadın yüzü görmesi, et, tuz ve biber yemesi ya da gündüz dışarı çıkması yasaktı. Yapması gereken ilk yolculuk  tanrıları olarak tapındıkları şeytana çeşitli hediyeler sunmak için Guatavita'daki görkemli göle gitmekti. Gölde gerçekleşen seremoni sırasında sazlardan bir sal yaparlardı ve onu sahip oldukları en güzel şeylerle süslerlerdi. Dört tarafındaki mangallarda yanan ateşte moque (bir tür tütsü) tüttürürlerdi ve ayrıca çamsakızı ve çeşitli başka kokular da kullanırlardı. Göl geniş ve de derindi, böylece geniş kenarlı bir sal gölde üzerindeki sonsuz sayıda taçlarla, tüylerle süslenmiş kadın ve erkekle yüzebiliyordu. Saldakiler tütsüyü yakmaya başlar başlamaz kıyıdaki diğerleri ayrıca mangallarda diğer ateşleri yakıyordu. Böylece duman gün ışığını onlardan saklıyordu.
Bu süre zarfında yeni hükümdarı soyup çırılçıplak bırakıyorlardı ve bedenini yapışkan bir toprakla sıvazlayıp üzerine altın tozları yapıştırıyorlardı. Böylece bütün bedeni altınla kaplanıyordu. Onu sala yerleştirirlerdi... ve ayaklarının dibine çok miktarda altın ve zümrütü tanrısına sunması için bırakırlardı. Salda onunla birlikte dört önde gelen şef yolculuk ediyordu. Taktıkları tüyler, taçlar, bilezikler,kolyeler ve küpeler hepsi altındandı ve hepsi de ayrıca çıplaktı. Her biri yanında kendi hediyesini taşıyordu. Sal gölün ortasına geldiğinde bir bayrak kaldırıp kıyıdakilerin sessiz olmasını işaret ederlerdi. Altın kaplı yerli daha sonra bütün altını göle bırakırdı ve takiben diğer şefler de kendi hediyelerini sunarak ona katılırdı. Bunun ardından bayrağı indirirlerdi ve sal kıyıya doğru hareket ederken bağırışlar da flütlerle, şarkıcı, dansçı gruplarıyla yeniden başlardı. Bu seremoni ile yeni hükümdar kabul edilir ve kralları olarak tanınırdı.

                                                     Seremoniyi anlatan bir animasyon

 

Bu seremoni ve göl ile ilgili olarak Muiskalar'ın bir başka efsanesi şiir olarak nesilden nesile günümüze ulaşmış:

Aşkın suçuyla yargılandı
Küçük kızı ile düştü yollara, bir sığınak aradı
Erkeklerin ondan esirgediğini
Sular bahşetti
Zerafetine karşılık
Gölün ejder kralıyla evlendi
Guatavita avunamaz kocası
Kurtarmaları için onu
Salık verdi tüm şeflere boşuna
O zamandan beri dolunaylarda
Suyun üzerinde görünür hayalet
Bugün görüyoruz onu süzülüyor sularda
Aşkın bengisuyu, sembolü

Şiirin arkasındaki hikaye ise kısaca şöyle:

Guatavita şefi (cacique) zamanında komşu köylerden çok güzel bir kadınla evlenir ve bir kızları olur. Gel zaman git zaman şef işlerine gömülür ve sahip olduğu bütün sevgiyi de sadece kızına ayırır olur. Bu arada kocasından gizli, cacica (şefin eşi) yakışıklı bir askere aşık olur. Sonunda dedikodular yayılır ve şefin kulağına varır. Şef önce askeri işkenceden geçirir ve kalbini söktürür. Fakat bu olaydan sadece şef ve yakınlarının haberi vardır. Şef cacica'nın onuruna bir gece şölen düzenler. Müziğin, kahkaların, sarhoşluğun ortasında cacica'ya önce vahşi bir hayvanın kalbi olduğu söylenen sevgilisinin kalbi sunulur. Cacica önce şüphe ve korku ile bakar. Ardından çok daha iğrenç görünen sevgilisinin cinsel organını tabakta gördüğünde korkuları gerçeğe dönüşür ve acı bir çığlık atar. Müzik ve kahkahalar kesilir; sessizliğin ortasında cacica ağlamaktadır sadece. Sonra koşarak karanlıkta kaybolur ve kulübesinden kızını da alarak Guatavita gölüne çıkar. Sarhoş hükümdar durumdan haberdar edilir. Şef, geçirdikleri zamanı, onu ne kadar sevdiğini düşünmektedir ve hemen chuque'lere (rahip diyebiliriz) onu kurtarmaları için emir verir. Chuque'ler göle gider ve geri döndüklerinde şefe karısının gölün ejderi ile evlendiğini ve orada mutlu olduğunu anlatırlar. Şef en azından kızını geri vermesini ister. Chuque'ler tekrar geri gelir ve döndüklerinde şefe kızının gözleri oyulmuş cansız bedenini gösterirler ve ekleyerek ejderin onun gözlerini ve ruhunu aldığını ve bu şekilde bu hayatta erkeklerin ondan faydalanamayacığını ve onu annesine geri vereceklerini düşündüğünü söylerler. Şef de aynı şekilde kızını geri verir. Bundan böyle her sene gölü ziyaret ederek büyük bir seremoni eşliğinde suya hediyeler bırakır ve altınla kaplanmış bedeniyle gölün suyunda yıkanır. Muiskalar için cacica hala gölün dibinde yaşamaktadır.


Bu şiir ve hikaye kısmen Muiska mitlerini, tarihini ve efsanelerini anlamamıza yardımcı olurken aynı zamanda Guatavita isminin nereden geldiğini de gösteriyor. Guatavita orjinal hali olan Guatafita olarak "yukarıdaki fantastik şey" anlamına geliyordu ama zamanla İspanyollar kelimeyi değişime uğrattı. Bu ve bunun gibi sürekli yapılan değişiklikler zamanla Muiska kültürünü ve inanışlarının da sonunu hazırlamış oldu. Guatavita yarattığı efsaneler ile bütün Amerika'nın fethinde önemli bir rol oynadı diyebiliriz. Hatta Amazon nehrine verilen isim bile Francisco de Orellana'nın El Dorado'yu ararken bütün nehri baştan sona keşfetmesi ve yolculukları sırasında bir grup kadın savaşçı ile çatışmaları sonucu Yunan efsanesi Amazonlar'dan esinlenmesiyle oluşmuştur. Bu zamanında o kadar etkili bir efsanedir ki altın hırsıyla farklı yollarda birçok conquistador peşine düşmüştür. Kimisi bunu yerlilerin bilgeliği ve zekasına atfederek kasıtlı olarak yaydıklarını ve İspanyolların altın hırsından bu şekilde faydalandıklarını bile söyler.  Bu öyle bir hırsa döner ki sonunda kutsal gölde bir kanal açarak onu kurutma çılgınlığına kadar gider ama su seviyesi düşse de bunu başaramazlar. Yine de 1960'larda Kolombiya bölgeyi koruma altına alana kadar bu çalışmalar ve tahribat sürdürülmüştür ve son zamanlarda gölün etrafı da çevrilmiştir. Sebebini rehberimiz her nasıl mümkünse gölde yıkanan insanlar bile olduğunu anlatınca öğrenmiş oldum.

Göle Tırmanış



Tepeden göl manzarası

Servis otobüsüyle Guatavita kapısına geldiğinizde önce giriş ücreti ödemeniz gerekiyor. Yabancılardan doğal olarak daha fazla alıyorlar. Kolombiyalı bir arkadaşınız varsa ve tipiniz de müsaitse benim gibi normal şekilde girebilirsiniz. Çıkmak pek kolay değil açıkçası. En tepe noktadan izlemek için 3100 metreye kadar çıkmanız gerekiyor ve doğal olarak nefes nefese kalıyorsunuz. Bu arada rehber çeşitli bilgiler veriyor ama İspanyolca olduğundan yarım yamalak anlayabildim. Yol boyunca ilginizi çekecek çiçekler, orkideler mevcut. Siz yükseldikçe bitkilerin de değiştiğini farkediyorsunuz. Bunlar arasında Guayacan için Muiskalar dünyayı tutan, taşıyan ağaç diyorlar. Rehberimiz İspanyollar gelmeden evvel burada ayıların ağaçlarda yemek aradığını, tavşanların orkidelerin arasında zıpladığını, geyiklerin ormanda dolaştığından bahsetti ama artık izleri yok maalesef. Yine de musarana (minik bir fare), tilki, Muiskalara göre ölülerin ruhunu göğe taşıyan akbaba gibi türler için durum biraz iyileşmiş. Koruma altına alınmasıyla ekosistemin eski haline yaklaşması umuluyor.  Bir tabelada göle nasıl kanal açıldığı ve suyunun çekildiği anlatılıyor. Birkaç obje bulmak dışında hepsi başarısız olmuş. Daha sonra Muiskaları ve törenlerini anlatmaya başlıyor rehber. Farklı olarak seremoniden sonra bir ay boyunca chicha içtiklerini öğrendim. Hayat güzel doğrusu. 3-4 farklı noktadan izleme şansınız oluyor gölü sırasıyla. İlk gördüğümde birden beliren manzara karşısında etkilendim doğrusu. İlk bakışta meteor krateri gibi görünüyor gerçekten. Bu arada hala tıkanmadıysanız en tepeye varıyorsunuz ve o eski, çoktan gölün dibini boylamış parıltılı günleri hayal ediyorsunuz.

Biraz da İspanyolların zamanına bakalım. İspanyollar geldiğinde Muiskalar ve kültürleri de süratle tahakküm altına girmiş oldu ve İspanyolların yaşam tarzını, inanışlarını benimsemeye zorlandılar. Eski Guatavita şehri de böylece Montecillo'nun eteklerinde doğmuş oldu.

Eski Guatavita

16. YY'da kurulan bu şehir Muiska zamanında olduğu gibi ticari ve politik sebeplerle yine bölgenin başkenti olmuştu. Şehirde Muiska ve İspanyol aileler beraber yaşıyorlardı. Sokaklar ve evler koloniyal tarzda yeniden düzenlenmiş, evler balkonlu pencereler, sıkıştırılmış kerpiçten kızıl ya da beyaz duvarlar, mavi tabanlar, bahareke tavanlar, kil kiremitler ve bitkiler ile bu jenerasyonun sembolü olmuştu. Artık her pazar kilise çanları çalıyor ve insanlar artık Bakire Meryem'e ve Tanrı'ya tapınıyordu.Bu şekilde 1967'ye kadar şehir yaşamaya devam etti. Ta ki hükümet Guatavita'yı sular altına gömecek olan barajı Tomine'nin sularıyla doldurana dek. Bu acıklı olayı bütün Guatavita sakinleri, topraklarından, eski hayatlarından olmuş çiftçiler gözyaşları ve buruk bir ruhla izlemek zorunda kaldı. Eski Guatavita'dan suyun gömemediği bir tek dört metrelik dikilitaş ile barajtan taşmayı başaran mezarlık kaldı. İnsanlar şakayla karışık onu görünce "Eski Guatavita bir tek ölüleri kurtardı." diyorlar.


Yeni Guatavita


Yeni Guatavita eskisinden gelen insanları ağırlayacaktı şimdi. Sadece insanları değil bir dönemin yaşam tarzı ve beyaz evleriyle, kiremitleriyle, ahşap kapılarıyla, arklarıyla, köprüleriyle, meydanlarıyla, yollarıyla mimarisi de olabildiğince sadık kalınarak yeniden yaratılmaya çalışıldı ve bütün bu yapının her köşesinde Andelüzyan kültürünün bir özelliği işlendi. Bu açıdan her ne kadar eskisini geri getirmeyecek olsa da kesinlikle görülmeye değer bir yer ve her köşesindeki mimari detayları inceletecek kadar zarif. Gezebileceğiniz pek çok yer var: 17 ufak boyutlarda meydan haricinde, merkezdeki meydan, Toro meydanı görülmesi gerek. Saat kulesi, Cacique Çeşmesi, Aşıklar Köprüsü, Müze ve Kilise de birbirlerine otantik taş yollarla bağlanmış olduklarından rahatça görülebilir. Her köşede Muiskaların bıraktığı etkiyi hissedebilirsiniz burada. Son olarak dönmeden el sanatları meydanına uğramanızı tavsiye ederim.







Artık sadece kendilerine ayrılmış rezervlerde yaşıyor olsalar ve pek çok geleneği uğradıkları baskılar, asimilasyonlar sonucu yitirmiş olsalar da Muiskalar arkalarında, mistik gölün çamurlarının dibinde hala çözülememiş bir bilmece bıraktı. Çözmeye çalışanlar ise hep bir felakete, hazin bir sona uğradı. Kim bilir belki de gölün tanrıları insanlığın açgözlülüğünü, hırsını bildiğinden bir ders veriyordur onlara. Ne olursa olsun bundan sonra da bu bilmecenin çözülmesi mümkün görünmüyor. El Dorado bir efsane olarak kalmaya devam edecek.







Bunlar da ilginizi çekebilir:



 
Home | Arşiv Odası | Lüzumsuz Şeyler | İletişim CC: Ticari amaçla ve kaynak göstermeden kopyalanamaz. Creative Commons Lisansı